6 Mart 2010 Cumartesi

İçindeki cin açığa çıktığında... Hiçbir şey yapamazsın...

Evlendikleri günün üzerinden tam iki sene geçmişti. Öyle ya, bugün evlilik yıl dönümleriydi. Ama kocası hatırlamamıştı bile. Sanki olağan bir pazar günüymüş gibi geç kalkmışlar, üstünkörü söylenmiş bir "günaydın"ın ardından gazete sayfalarına gömülen yüzlerle, konuşmadan kahvaltı etmişlerdi. Ardından televizyonda ne olduğuna bakmışlar, sonra da günlük işlerin hayhuyuna dalmışlardı.

Çalışan bir kadın olmanın zorluklarını, her kadın kadar o da yaşıyordu. Kocası pek yardımcı oluyor denemezdi. Hatta hiç. Aksine yardım edeceğine, yapılanı eleştiriyordu. "Acaba bütün erkekler böyle mi?" diye düşünmekten alamıyordu kendini kadın. İşte yine, her pazar yaptığı gibi önce bulaşıkları toplamış makineye dizmiş, ardından bir yorgunluk sigarası yakmıştı.

Dışarıda çok sıcak bir yaz günü olduğu her şeyden belliydi. Cıvıl cıvıl gelen çocuk seslerinden, havanın kokusundan. Arada bir tülü uçuşturan rüzgâr, sigarasının dumanını alıp uzaklara götürüyordu. Dumanlara takıldı bir ara gözü... Birden küçük bir çocukken dinlediği masallar geldi aklına... Dumanların arasından bir cinin geldiğini ve ona seslendiğini duydu. Ya da aklından öyle geçirdi. Birden duman her tarafı kapladı. Gözlerinde bir ağırlık hissetti.

***

Gözlerini açtığında, daha doğrusu açabildiğinde, etrafındaki her şey değişmişti. Yemyeşil ağaçların, altın renkli kumsala paralel uzandığı, mavinin yüzlerce tonunu içeren denizin yanındaydı. Güneş iliklerine kadar işliyor, kalbini ısıtıyordu. Birden gözlerini sımsıkı kapattı. Gözlerini açarsa, her şeyin yok olacağını sanıyordu. Bu yüzden açmadı gözlerini, açamadı. Bir süre bekledi. Önce bir gözünü araladı, etrafına baktı. Mekân aynı mekândı. Sıcaklık aynı sıcaklık. Denizin üstünde hâlâ mavinin yüzlerce tonunu seçebiliyordu. Dalga yoktu, sanki üstüne büyük bir mavi çarşaf serilmişti. O an canı, o uçsuz bucaksız mavi çarşafa dolanmak, ıslanmak istedi. Kendini serin sulara, koşarcasına bıraktı. "Eskiden yüzmeye kalksam, suyun sıcaklığına alışmak için en az yirmi dakika geçerdi" diye hayret etti kendine...

Suyun altına dalıyor, derinlere, daha derinlere kadar gidiyordu. Birdenbire fark etti ki, suyun altında da nefes alabiliyor. Daha doğrusu nefes almasına bile gerek yok. Rengarenk, değişik şekillerde balıklar, ilginç su altı canlıları, mercanlar, küçük mağaracıklar. "Özgürlük denen şey bu olsa gerek" diye düşündü. Güneş, suyun altında bile onu ısıtmasını sürdürüyordu. Sanki kalbinden yayılan bir sıcaklık, bütün vücuduna dağılıyordu.

"Denizin içini bir günde bitirmemeliyim, diğer günlere de bir şeyler bırakmalıyım" diyerek suyun yüzüne doğru yüzdü. İşte şimdi tekrar denize girdiği yerdeydi. Burası küçük, ıssız bir ada olmalıydı ya da kendi içine yaptığı yolculuğun son durağı... Bu adayı daha iyi tanımalıydı. Rehbere bile ihtiyacı olmadığını hissediyordu. Rehber de kendisiydi, yolcu da... Yeşillikler içine doğru yürüdü. Ayağına bazı otlar değiyor, gıdıklıyordu ama onu yolundan alıkoyamıyordu. Hiçbir korku duymadan ilerlemesine kendisi bile şaşırıyordu.

Ne kadar zaman yürüdü bilmiyordu; zaten sigaranın dumanını gördüğü o andan itibaren zaman duygusu kalmamıştı. Sonra o eşsiz manzarayı gördü. Yemyeşil devasa ağaçların önünde muhteşem bir şelale uzanıyordu. Suların çağıldamasının sesi, ona en güzel ezgilerden bile daha güzel geldi. Hemen suya girdi. Denizden daha serindi. "Dev ağaçların gölgesinden olmalı" diye düşündü...

Yalnızdı, biliyordu ama kendini hiç yalnız hissetmiyordu. Sanki biri vardı yanında, görünmeyen ya da onun göremediği... Aslında o kadar da önemli değildi yanında biri olması. Belki uzun süredir gerçek anlamda yalnız kalamıyordu. İşte şimdi yalnızdı. Ne kocası, ne patronu, ne onu bekleyen dosyalar, ne yanıtlanması gereken telefonlar, ne hesap verilmesi gereken bir aile... Suyun durgun yüzeyine baktığında kendisini gördü. İlk kez böyle güzel hissediyordu, böyle genç... Uzun zamandır aynaya bakmadığını anımsadı. Öyle ya, aynaya bakmaya bile vakit bulamıyordu. Vücudu, tıpkı genç kız olduğu zamanlardaki gibi incecik, dipdiriydi. Acaba bu su muydu onu böylesine gençleştiren ya da bu gizemli yolculuk muydu?

Karnının acıkmaya başladığını duyumsadı o sırada. "Ne garip, kendimi burada bulduğumdan beri saatler geçmiş olmalı ama güneş kaybolmadı, üşümedim."

Geldiği yoldan sahile döndü. Topladığı meyvelerle açlığını giderdi. "Yemek yapmam, başımda 'acıktım' diye bekleyen birisine yemek yetiştirmem gerekmiyor" diye düşündü. Bu duygunun ona ne büyük bir mutluluk verdiğini gördü. Belki de çoktandır olmadığı kadar mutluydu. Bu duyguların yoğunluğuyla uykuya daldığında, yüzünde kocaman bir gülümseme vardı.

***

Uyandığında, yanında, aslında ona tanıdık gelen, ama bir türlü nereden tanıdığını çıkaramadığı yüzü gördü. Bu yüz gittikçe ona doğru yaklaşıyordu. Birden hatırladı; kocasıydı. Evlenme yıl dönümlerini bile hatırlamayan kocası... Sonra etrafına bakındı. Evinde, kendi yatak odasındaydı. "Beni çok korkuttun. Aniden öyle bayılınca... Şimdi kendini nasıl hissediyorsun?" dedi adam.

Kadın, yattığı yerden kalkarken başının döndüğünü hissetti. Peki ama nasıl yeniden evine dönmüştü. O güzel yerden nasıl ayrılmıştı. Şimdi anlıyordu. Gördükleri sadece bir rüyaydı. Güzel bir rüya... Belki de olmasını istediklerini görmüştü. Yaşamak istediklerini... Kısa sürse de güzeldi. "Hiç değilse, kendimi hâlâ mutlu hissedebileceğimi öğrendim. Mutlu olmak için ne yapmam gerektiğini de..." dedi kendi kendine...

Yataktan kalkıp doğruca banyoya gitti. Ilık bir duş aldı. Ancak su, ne yüzdüğü denizin, ne de şelalenin serinliğini veriyordu. Duştan sonra kurulanmadan önce aynanın karşısına geçti, vücuduna baktı. Rüyasındaki kadar olmasa da hâlâ güzeldi. Bornozuna sarıldı ve içeri geçti. O bütün bunları yaparken kocası şaşkınlıktan büyümüş gözlerle ona bakıyor, ne yaptığını anlamaya çalışıyordu. Bir saat bile sürmeyen baygınlıktan sonra karısı garip davranışlar içine girmişti. Ağır ağır onun yanına gitti. Yanaklarından öptü. "Nice yıllara" dedi. Kadın, sanki daldığı hayallerinden yeni uyanıyormuş gibi ona döndü. "Hatırladın demek" diye yanıtladı onu. Adam "Hiç unutmamıştım ki" dediğinde kadın gözlerini kapadı. Gözlerini açarsa, bu rüyadan da uyanacağını sanıyordu. Gözlerini açtığında yine o adadaydı. Ama bu sefer yalnız değildi, yanında sevdiği erkek de vardı.

4 yorum:

  1. FACEBOOK'TAN GELEN YORUMLAR:

    HAKAN KARCI:
    Bu kadıncağızın son içtiği sigarada marihuana bulunmuş olması ihtimali var :-)
    Bir ilişki içinde yaşayan hemen her kadının söyledikleri, daha doğrusu şikayet ettikleri bir konu, güzel bir anlatımla vücut bulmuş.

    Zaten her zaman derim, kadınların duygu dünyası bizlere göre çok daha renklidir diye. Biz onlara asla ulaşamayız. Şansımız var ki, içimizden bir kadın bunları güzel hikayeleri ile dile getiriyor ve bir parça neleri kaçırdığımızı biz erkeklere hayatın aynasında göstererek ortaya koyuyor!... Devamını Gör
    Bize de bunlardan ders alıp, hemen tüm önemli sayılan evlilik yıldönümü, doğum günleri, sevgililer günü, kabotaj bayramı filan, hepsini elektronik ajandalarımıza sesli alarmlarla kaydetmek ve bunlara göre davranmak düşüyor.

    YanıtlaSil
  2. FERDA ÖNGÜN:
    Yazmalı hep yazmalı, içine yolculuk yapıp yazmalı ellerine sağlık beni kendime getirdin.

    YanıtlaSil
  3. ŞAFAK AKARSU:
    SELAM ARKADAŞIM ÇOK GÜZEL HİKAYELER VE HAYATIN TAM DA KENDİSİ AYRICA BENİM FİKRİM SADECE KADINLARA DEĞİL ERKEKLERE DE TERCÜMAN OLUYORSUN HİKAYELERİNİ OKUMAYA DEVAM EDECEĞİM GÖRÜŞMEK ÜMİDİYLE

    YanıtlaSil
  4. Sabah sabah çok keyifle okudum arkadaşım. Ne güzel yazmışsın yine. Hepimiz dersler almayız bu güzel hikayeden. Ellerine, yüreğine sağlık...

    YanıtlaSil