13 Aralık 2020 Pazar

Tesadüfün iğne deliği...

Uzun zamandır görmediğim arkadaşım, yurtdışındaki tatil dönüşünde bana uğramıştı o akşam. Ballandıra ballandıra gittiği tatili anlatıyordu. Birden durdu, “Asıl sana hayatımın en büyük tesadüfünü ve rezil olmamı anlatmadım” dedi. Tatilde, çok sevdiği bir aktör ile karşılaşmış. Konuşmak istemiş ama ana dili gibi bildiği dili unutmuş, adeta “kal” gelmiş. Adam da yanından geçip gitmiş. O güldükçe ben daha çok gülmeye başladım. Öyle ki artık kahkahalarıma engel olamıyordum. Bozuldu biraz, “Tamam komik ama o kadar da değil” dedi. Gözümden gelen yaşları sildikten sonra, “Benim de aklıma yaşadığım, -insanlık için küçük ama benim için büyük- tesadüf geldi, seninkini bıraktım ona gülüyorum” dedim. İş hayatında uzun yıllardır arkadaş olsak da, üniversitede başımdan geçen bu tesadüfü ona anlatmamıştım. Başladım anlatmaya…

Üniversite son sınıfta final sonuçlarının açıklanma haftası. Hepsinden “geçer” notlar almışım, mezuniyete az kalmış. En son İnkılap Tarihi açıklanacak. Liste duvardaki panoya asılmış. Önü tenhalaşınca gidip baktım. Herkesin notu var, benim ismimin karşısında koca bir boşluk. “Ama nasıl olur” dedim kendi kendime, “Ben o sınava girdim. Kötü de olsa bir not olmalıydı.”

Öğrenci bürosunda aldım soluğu. Şimdi hâlâ öyle mi bilmiyorum. Öğrenci bürosundaki memurlar, burunlarından kıl aldırmazdı o zamanlar. Üniversitedeki profesörlerden daha burnu havadaydı. Bir şey mi sordun, canı isterse cevap verir, istemezse vermez. Derdimi anlattım. “Hocana sor” dedi. İyi de hoca hukuk fakültesinden gelen profesör. Bizim binada bile bulunmaz ki! “İyi işte, hukuk fakültesinden ara sor” deyip yolladılar. Zar zor telefonunu buldum. Bir de nasıl çekingenim o yıllarda. Kalp çarpıntıları eşliğinde aradım. Açan sekretere hocanın ismini verdim. Cevap “Tatile çıktı” oldu. Benim de başımdan aşağı kaynar sular döküldü.

Baktım bu işi halledemedim, yaz boyunca ders çalışacağım kesin oldu. “Bari dersler başlamadan bir tatile gidelim” dedi babam. Bodrum’da bir devremülk kiraladık. Gittik. Yerleşir yerleşmez de deniz kıyısına gittik. Oturduk, güneşleneceğiz. Sol yanıma bir kafamı çevirdim. Benim gökte aradığım İnkılap Tarihi hocası, plajda yanımda güneşleniyor. “Adamı düşünmekten halüsinasyon görmeye başladım artık” diye düşündüm, “Herkesi ona benzetiyorum.” Akşamüstü kardeşimle sitede yürüyüşe çıktık. İstanbul plakalı bir araç çarptı gözüme. Camında da kocaman bir kimlik kartı. Hukuk Fakültesi’ne ait. Benim hocanın resmi ve ismiyle… “Tesadüfün iğne deliğinden ipliği geçirmiştim” de bana ne faydası olacaktı.

Annem ısrarla “Git konuş, hallet” diyor, ben “Binlerce öğrencisinin içinde beni de şıp diye hatırlar” deyip çekiniyordum. Velhasıl o 15 gün, mucize gibi bir tesadüfü heba ederek geçti. Ben adamın yanına bile yaklaşamadım. İstanbul’a döndük.

Döndüğüm gibi de ders çalışmaya başladım. Bütünleme tarihi geldi, okula biraz erken gittim. Öğrenci bürosunda, diğerlerine nazaran daha “iyi” olan memur vardı şansıma. Ona söyledim, “Benim sınav notum boştu listede” diye… “Hocaların yazdığı not defterine baktın mı?” dedi. Öyle bir şeyin varlığından bile haberim yoktu ki, bakayım. Yalvar yakar, “Bakabilir miyim?” dedim. Bir iki mırın kırın ettikten sonra kocaman defteri açtı. Adımın karşısında bu kez 75 gibi bir not ve yanında da “geçti” yazısını gördüm. O günkü sevincimi kelimelerle anlatamam. Tamam dersi boşu boşuna çalışmıştım ama en azından sınav stresini yaşamadan eve dönmüştüm.

Arkadaşım dinledikten sonra “E işte sana da kal gelmiş, hocayı dönüşte niye bir daha aramadın ki?” dedi. Ders çalışmaya başladıktan sonra bir daha aramak aklıma bile gelmemişti. Sanırım kaderime razı olmuştum ama kaderim benim boşuna sınava girmeme razı olmamış ki, bana son anda o deftere baktırmıştı.

Arkadaşıma baktım ve “Olsun bak, bana anlatacak anı oldu, güldük” dedim. İnsan hayatı da bu “anlatmaya değer” küçük anlardan ibaret değil miydi?

* www.tersdergi.com adresinde yayımlanmıştır.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder