18 Ocak 2024 Perşembe

6 dakikalık yazılar

Fotoğraf: Pixabay


YAZMAK benim için her zaman kurtarıcı olmuştur. Okuma yazma öğrendiğim günden beri yazıyorum desem yeri… Yaşadıklarımı, hayallerimi, hayal kırıklıklarımı, söyleyemediklerimi, söylemek istediklerimi hep yazdım. Sanırım delirmediysem yazdığım için. Günü gelir okuyamazsam, ya da yazamazsam ne yaparım diye düşünüyorum, cevap bulamıyorum. 

Herkes yazmaya bu kadar sevdalı mı diye düşünüyorum bazen. Değildir herhalde… Belki benim için de bir gün sonu gelir yazma sevdamın kim bilir? Ama elimde imzalı bir kitabımı görmeden gelmesin o günler. Belki beni delirmekten, kavgalardan kurtaran içimdeki kavgaları başlamadan bitiren sihirli dokunuş başkalarına da ilham olur. Hem öyle olsa fena mı olur?

Biliyorum bu bir hikaye girişinden çok deneme başlangıcı ya da günlük yazısı gibi oldu ama varsın olsun. Kalem benden bağımsız şu an. Yüreğimin götürdüğü yere gidiyor. Ben de peşinden işte. Küçükken yıldız kaydığında dilek dilemiştim, bir kitap yazarsam adı Kurdun Sonu Kelebek olsun diye… Evren mesajımı almış mıdır? Şimdi de içimdeki çocuğun dileği olsun diye diliyorum. Ya tutarsa!


XXX



RÜYA… Psikiyatristlere göre içinde çok anlamlar yüklü bir bilinmez. Ama benim rüyalarım bana ciddi ciddi yol gösteriyor. Bir  keresinde şöyle bir rüya görmüştüm: Dizideki Sherlock Holmes yanımda bana sesleniyor. Londra’da büyük bir patlama olmuş. Sabah kalktığımda bilgisayar başına oturdum ve hiç kalkmadan otuz sayfalık bir hikayeye dönüştü o rüya. Yine başka bir rüyam bana başka bir hikaye armağan etti.

Bazen rüyalarımın aynen çıktığı da oldu. Küçükken sahilde terliklerimi kaybetmişti de, rüyamda geri geldiğini görmüştüm. Anlattığım herkes dalga geçti ama ertesi gün terliklerim, birinin elinde bana döndü. Kendi yeğeninin sanıp almış meğerse. Sonuçta rüyam çıktı mı, çıktı.

Bana hikayeler yazdıran rüyalarım hiç bitmesin. Rüyalarımı unutmamak için başucuma defter de koydum. “Bu çok güzel hikaye olur” dediğim bir rüyamı unuttuğum günden beri başucumda. Belki bir gün roman da yazdırır rüyalar.



XXX


GÜNLÜK tutmak çoğu kişi için bir angarya ama benim için tek ve en iyi arkadaşımla konuşmak gibi. 32 yıl olmuş başlayalı. Depresyon geçirdiğim yıllarda tuttuğum defterlere bakıyorum da iyi çıkmışım o günlerden.

Yıllar öncesine yolculuk yapmak gibi. Hayallerim gerçek olmuşsa seviniyorum mesela. Beni kızdıran kişiler artık hayatımda yok. Ve o eski günleri yeniden okumak içimi acıtsa da şimdi doğru kararı verdiğimi görmek rahatlatıyor beni.

Birisi, günlüklerini parça parça ettiğini çünkü artık onlardaki kişi olmadığını söylemişti de, nasıl içim acımıştı. Ben dedim, o satırlar sayesinde bugünkü “ben”e ulaştım. Onlara nasıl kıyarım. Onları yurtmak, geçmişimi, hayallerimi, olmak istediğim ve bugün olduğum kişiyi çöpe atmak olur. Bu da kendine ihanet etmek olmaz mı aslında? Günlük benim dünüm, bugünüm, yarınım. Aynı zamanda anda kalma aracım.


XXX


“Terapi almalısın belki de” dedi adam duygusuz bir sesle. Kadın isterik bir kahkahanın ardından adeta tıslayarak “Delirten sen, terapi alacak olan ben ha!” dedi. Adam da sesini yükseltmişti artık. “Seninle konuşmak imkansız!” deyip kapıyı çarpıp çıktı.

Kadın ağlamaktan kızarmış burnuna, makyajı akmış gözlerine baktı koridordaki aynada. Derin bir nefes aldı. Banyoya girip soğuk suyla yıkadı yüzünü. Saçlarını acıtırcasına taradı. Sonra saçının tarandığı başka bir güne gitti. Bu kez on yaşındaydı. Saçlarını annesi tarıyordu. Hiçbir teline kıyamıyor, değerli bir hazine tutuyor gibiydi. “Her şeyin çaresi bulunur ama kendini değersiz hissettiğin yerde kalmak ruhunu öldürür”dedi kendi kendine konuşur gibi. O zaman anlamamıştı annesini. “Çok haklıymışsın anne” dedi. “Babam senin önce ruhunu sonra bedenini öldürdü. Ben de bugüne kadar buna izin verdim ama artık son!”


XXX


“MASAL deyip geçme” dedi kadın, en yakın arkadaşına. Garip garip baktığını görünce de “Çocuğa aldığımız masal kitabını karıştırayım dedim geçen gece uykum kaçınca” diye açıklamaya girişti: “Ülkelerden masallar derlemişler. Aman Allahım para için birbirlerini sırtından bıçaklayanlar, iyi ve dürüst insanları aptallıkla suçlayanlar, kadınları bir erkeğin kurtarmasına muhtaç zavallı yaratıklar gibi göstermeler. Karar verdim okuyacak kadar büyüdüğünde ona kendi yazdığım masalları okuyacağım. Kötüler elbette olacak ama onların kötü olduğunu bilecek. Hep onlar kazanmayacak. Kötüler sadece güçlü ve zengin olduğu için haklı olmayacak. İyiler de ‘ensesine vur lokmasını al” tipi insanlar olarak boy göstermeyecek. Kadınlar kimseye hele bir erkeğe muhtaç olmayacak. Tek ihtiyaç duydukları iyi ve dürüst dostlar olacak. Hayal kırıklığına uğradığında, tökezlediğinde yeniden ayağa kalkmayı bilecek. Gerçek yardımı kabul edecek, düşmanını tanıyacak ve ona göre de hamlesini hesaplayacak.”


XXX


“Yalnız olmaktan neden bu kadar korkuyorsun?” diye sordu terapisti. “Siz korkmuyor musunuz?” diye soruya soruyla yanıt verdi Didem. “Tabii herkes korkar ama seninki ileri boyutta ki buradasın” dedi adam. Didem düşündü. Çok kardeşli, kalabalık bir evde büyümüştü ama o hep yalnızdı. Sesini asla duyuramazdı. Okulda da öğretmenleri onu yok sayardı. O söz almak istediğinde onu değil başkasını seçerlerdi. “Belki de ben görünmezim” diye düşündü küçücük aklıyla Didem. Ve öyle de yaşamaya devam etti. 

Çok iyi, onu dinleyen, ona değer veren tek arkadaşı olmuştu: Serhan. Ama onun da babası memurdu. İki sene sonra tayini çıkınca, yine yalnız kalmıştı. Sadece mektuplar… Başlangıçta mektuplar da yetiyordu ona. Yıllarca da yetmişti. 

Sonra bir gece televizyonda gördü Serhan’ın fotoğrafını. Şehit düşen yedi askerler birlikte… O gün içi de kendi gibi yalnız kalmıştı. İşte gün karar verdi terapi almaya…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder