13 Ocak 2024 Cumartesi

Yarıştıran tutku


Aslı dudaklarının arasına sıkıştırdığı kalemiyle pürdikkat ekrana bakıyor, parmakları kendisinden bağımsız gibi yazıyor da yazıyordu. Bundan bir saat önce bir anda Arşimet’in evreka diye bağırması gibi, buldum diye bağırmış, bir güç ona yazdırıyormuşçasına parmakları klavyede gidip gelmeye başlamıştı. Noktayı koyup sırtını geriye doğru yasladığında kollarının ağrıdığını fark etti. Ağzındaki kalemi çıkarıp gelişigüzel topuz yaptığı saçına taktı. Gözlüklerini yukarı doğru itti. Bu kez olmuştu. İş, bunu onu küçük görüp kale almayacak kişileri atlayıp direkt patrona okutabilmekteydi.

Telefonu çalınca zıpladı. Annesi arıyordu. Azarlanacağını bile bile açtı. “Kızım en son saat onda aradın, az bir işim var dedin. Saat kaç biliyor musun?” diye bağırıyordu. O sorunca ekranın köşesindeki saate baktı. 02.00’ye mi geliyordu? Gözleri yerlerinden fırlayacakmış gibi büyüdü. “Anne tamam haklısın ama bu çok önemli bir iş kendimi göstermem açısından. Saatin farkına varmamışım. Buradaki odalardan birine kıvrılır yatarım. Çıkmam bu saatte yola merak etme” dedi. Ardından da patroniçe Sema Hanım’ın odasındaki üçlü koltuğa kıvrıldı. İnce ceketini de üstüne almayı unutmadı. Ama uyku tutmuyordu işte.


Büyük bir reklam ajansında çalışıyordu Aslı. Küçüklükten beri tutkusu yazmaktı. Ama iletişim fakültesini bitirip reklam ajansında staja başladığında reklam metni yazmayı çok sevdi. Yazdıkları da çok beğenildi ama o stajyerdi, ondan büyük kerli ferli insanlar onun ismi yerine kendi isimlerini yazıp verdiler müdürlerine patronlarına… Aslı kendindeki cevherin farkındaydı. Elbet bugünler bitecekti. Elbet kendisini gösterecekti. Ama işte patron, yaratıcılığı artırmak için onları iki gruba ayırmamış olsaydı. 


Sema Hanım kardeşiyle eşit ortaktı. Kardeşi Tuna da kendi grubunu kurup bu büyük firmanın reklam işini kapmak için yarışmayı teklif etmişti. Aslı’nın gözlemlerine göre “gazla” çalışan Sema Hanım da bu teklife balıklama atlamıştı. Sema’nın ekibindeki Orçun, Aslı’nın yeteneğinin farkındaydı ve ekibe hemen alıvermişti. Tuna’nın ekibinde ise o gıcık, meymenetsiz Selçuk vardı. Ona hep tepeden bakan Selçuk. Başlarda iyi anlaşacaklarını düşünmüştü. Aynı okuldan mezunlardı. O da yazmaya tutkundu. Hatta bir gün o izinli olduğunda, çekmecesinde bir şey ararken bulduğu deftere bakılırsa şiir ve hikayeler de yazıyordu. Tabii bunu ona hiç söylemedi. O şiirdeki kız olmayı dilediğini fark etti birden ve defteri, elindeki acayip bir yaratıkmış gibi aniden elinden attı. Acaba Selçuk bu büyük iş için neler bulmuştu? Kesin Aslı’nın bulduğu metne yine beğenmez gözlerle bakacaktı. Bu kez Orçun’u atlatıp Selma Hanım’a ulaşması gerekiyordu. İşte o tıkırtıyı da bunları düşünürken duydu ve birden yerinden fırladı.


Selçuk bu reklam ajansına gireli beş yıl olmuştu. İlk yıl sadece kahve getir götür işlerine bakmıştı. Bir de başkasının yazdığı metinlerin düzeltmesine... İki kelimeyi bir araya getiremeyen, imla kurallarından haberi olmayan insanların yazdığı metinleri daha güzel hale getiriyordu. Tabii ki yazının sahibi, onun yaptığı düzeltmeleri fark ediyordu ama üzerine kendi ismini yazmaktan geri durmuyordu. Birden diğer bütün metin yazarlarının yeteneği parlamıştı sanki! Selçuk sayesindeydi ama bunu patronlar bilmiyordu. Yavaş yavaş kendi metinlerini üstü olan Seval Hanım’a göstermeye başladı. Seval boyuna eleştiriyor, burası hatalı, şurayı yeniden yaz diyerek onu başından savıyordu. Ama son zamanlarda Seval’in metinleri buram buram Selçuk tarzı kokmaya başlamıştı.


Tuna Bey, Seval’i çağırıp “Bu yarışı bizim ekip kazanmalı. Bu yüzden de onların hangi metin üzerinde çalıştığını bulmalıyız” dediğinde Seval’in aklına bu ‘pis’ işi yaptıracak tek kişi geldi: Selçuk! Böylece elinde bir koz olurdu. Onun yazılarını kendi yazısı gibi patrona verdiğini Selçuk biliyordu. Bu şekilde üç büyük şirketin reklamlarını onların şirket almıştı. Ancak ona böyle bir şey yaptırırsa, hakkını aramak aklına gelmezdi. Selçuk başta istemeye istemeye kabul etti teklifi. Sema Hanım’ın ofisine girecek, bu teklif için yazdıkları metni onlara getirecekti. Ancak Selçuk akıllıydı. Teklifin ayrıntılarını tekrar konuşmak istediğinde Seval Hanım’ın anlattıklarını cep telefonuyla kaydetmeyi unutmadı. 


Cuma gecesi saat 01.30’ta önce kendi bürolarına gitti. Kendi yazdığı metnin bulunduğu flash belleği cebine attı. Ardından yavaşça Sema Hanım ve ekibinin kullandığı ofisin kapısını açtı. Büyük ihtimalle dosya Sema Hanım’ın odasındaki bilgisayardaydı. Nasıl bulacağı hakkında pek fikri yoktu. Zaten aramayı da düşünmüyordu. Sema Hanım ve ekibi gelince aklına, Aslı’nın gülen yüzü de geldi gözlerinin önüne… Neden sanki hep onu takmıyormuş gibiydi ki tavırları… Ah bilse onun hakkındaki düşüncelerini… Ama o öyle davrandıkça açılamazdı. Ne olurdu birazcık yanına yaklaştırsa… Bunları düşünürken fazla gürültü çıkardığını fark edemedi. Sema Hanımın odasını açtığında karşısında, elinde kağıt ağırlığıyla Aslı’yı gördüğünde, “fazla hayal etmenin sonu bu” sözleri döküldü dudaklarından… Ama hayali konuşuyordu: “Ne saçmalıyorsun sen, ne hayali?”


Karşısında gerçekten de Aslı duruyordu. Şimdi burada ne aradığını nasıl açıklayacaktı? Dürüst davranıp her şeyi olduğu gibi anlatsa! En iyi savunma saldırıdır deyip “Asıl sen ne arıyorsun burada? Hem de bu saatte? Yoksa ekipten biriyle mi birliktesin?” diye sordu. Gerçekten de asıl merak ettiğinin bu olduğunu fark ettiğinde, şaşırdı.


Aslı “Saçmalama” dedi, “Şu yarışma konusu olan reklam metni için kalayım dedim, saatin farkına varmamışım.” Selçuk neden bilmiyordu ama rahatlamıştı. “O dürüst olduğuna göre, ben de olabilirim” diye düşündü. Tam o sırada Aslı, “Evet, sen niye buradasın hala söylemedin” diye sorunca “Sır saklar mısın?” diye sordu. Aslı, bir sırra ortak olmaya hele Selçuk’la ilgili olmasına çok sevindi. “Tamam” deyiverdi. Ama hemen arkasından “Kesin o şirketten birileriyle birlikte, onunla buluşmaya geldi” diye bir düşünce geldi aklına. Bu düşünceyi de kovmak ister gibi eliyle bir hareket yaptı. Selçuk, sanki onun gözlerinden, aklından geçenleri okuyabiliyordu. Daha fazla dayanamadı ve oraya neden geldiğini tüm açıklığıyla anlattı.


Yarım saat sonra ikisi üçlü koltukta oturmuş, kahvelerini içiyordu. İkisi de aslında aynı dertten muzdaripti. Yeteneklerini başkaları, kendi yetenekleri gibi patrona sunuyor, onlar kazanıyordu. Ama bunu değiştirmek için güç birliği yapabilirlerdi. Sema Hanım’ın aklına kardeşininki gibi hileler gelmemişti ama biri gidip ona karşı ekibin yazdığı metni buldum dese, merakla bakardı. Böylece Selçuk ve Aslı karar verdi. İkisi de kendi yazdıkları metni, kendi patronuna, karşı tarafın metni gibi gösterecekti. Beğenildiğinde gerçeği açıklayacaklardı. İkisinde de metnin orijinal ve imzalı hali vardı zaten. Ve şimdi birbirlerine şahitlik yapacaklarına da söz veriyorlardı işte.


Bu karara vardıktan sonra sabaha karşı evlerine vardı ikisi de… Heyecandan iki üç saatlik bir uykuyla da işe döndüler. Selçuk, Seval’e bile çıkmadan direkt Tuna Bey’in yanına gidip metni gösterdi. Aslı ile planladıkları gibi… Aslı ise Sema Hanım’a kahve götürme bahanesiyle Orçun’u atlatıp odasına girdi. Sema Hanım başı ellerinin arasında “Biz bu yarışı nasıl kazanacağız” diye kendi kendine konuşuyordu. Aslı’yı görünce “Geç Aslıcım. Ben de dertleşecek birini arıyordum” dedi. Aslı gökte aradığı fırsatı yerde bulmuştu. Hemen karşısına geçti. Sema “Kim kazanırsa kazansın önemli olan firmanın kabul etmesi. Yani Tuna’nın ekibi de kazansa, biz de, bizim şirket kazanacak. Ama ben hırs yaptım. Küçükken de böyleydi bu Tuna… İlle yarışa çevirirdi her şeyi. Biliyor tabii huyumu” dedi. Aslı da yeni aklına gelmiş gibi, “O ekipten biri fotokopi çekerken...” “Yalnız olduğunu sanıyordu tabii” diye ekledi “bozuk çıktıları çöpe atıyordu, çok gizli saklı yaptığına göre, bu projeyle ilgilidir deyip aldım. Gerçekten de öyleydi. Belki bakmak istersiniz” diyerek elindeki buruşturulup düzeltilmiş kağıtları gösterdi. Sema heyecanını saklayamadı. Hemen hızlı hızlı göz gezdirdi ve “Harika” dedi. “Onlardan önce açıklarsak, bizim olur proje. Tuna bunu hak etti.”


Normal şartlarda iş etiğine aykırı bir durumdu ama Aslı gerçeği biliyordu. O yüzden, “Siz bilirsiniz” dedi ve dışarı çıktı. Aynı dakikalarda Tuna da Selçuk’un elindeki metne “Harika, kesin biz kazanacağız” diye bakıyordu. “Onlardan önce açıklarsak, proje bizim olur” dedi. Selçuk da “Karar sizin” deyip çıktı. Öğleden sonraki toplantıda, iki patron ellerindeki reklam metinlerini son metin olarak açıkladı. Ancak ikisi de birbirinin devamı niteliğindeki metinler aslında birbirinden farklıydı. Sema Aslı’ya “Her şeyi anladım” der gibi bakarken Tuna, yanına çağırdığı Selçuk’a “Saat dörtte odamda ol” diye fısıldadı.


Aslı patronu Sema Hanım’a, Selçuk da Tuna’ya bugüne kadar olanları anlatırken Seval ve Orçun adeta tırnaklarını yiyerek beklediler yerlerinde… İkisi de çıktığında, çalışanların bilgisayarlarına bir mesaj düştü. Görev değişikliği mesajı… Aslı ve Selçuk, metin yazma ekibinin başına getirilmişti. Hak ettiklerini küçük bir oyunla da olsa -ki onlar başlatmamıştı- kazanmışlardı. 


Akşam bunu baş başa kutlamaya gittiklerinde Aslı Selçuk’a kadeh kaldırıp “Şimdi sırada senin şiir ve hikayelerini bastırmak var” dedi gülerek. Selçuk defterini gördüğünü anladığından kahkahalar eşliğinde kaldırdı kadehini ve ekledi: “dedi şiirlerimi yazdığım kadın.”


Yasemin Saraç

13 Ocak 2024


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder