28 Mart 2021 Pazar

Sora sora Bağdat'ı bulamayanlar!



Yön… TDK’nın çevrimiçi Sözlük’üne göre dört anlamı var. 1- Belli bir noktaya göre olan yer, taraf. 2- Bir şeyin belli bir noktaya baktığı yan, veçhe. 3- Bir yere gitmek için izlenen yol, cihet, istikamet. 4- Tutulacak, izlenecek yol.

Bu yazının konusu ise 3. tarifteki anlamının benim hayatımdaki rolü…

Çocukluğumdan beri yön ve yollarla aram iyi olmadı. İlkokulda öğretilen şekilde, kuzeyi bulmayı, ona göre de diğer yönlerimi bulmayı bilirim ama o kadar. Bir yer tarif etseler, hayatta tek başıma, hele de arabayı ben kullanıyorsam o adresi bulamam. Navigasyon cihazları ne güne duruyor diyeceksiniz? Denedim, onunla da kayboldum. Ha bir şekilde, tanıdığım yerlere kadar gidebildim, eve döndüm. Ama nasıl derseniz, ya da yolu tarif et, edemem.

Üniversiteyi ilk kazandığımda, Avrupa yakasına tek başına ilk kez geçmiş oldum. Daha önce hep arabayla ve ailecek gidiyorduk. O yüzden okula kadar babam bıraktı, yolu öğretti. Ben de o yolu ezberledim. Ve hep o yoldan gidip geldim. Arkadaşlarım bizimle gel dediğinde, kaybolurum diye kendi bildiğim yoldan giderdim hep. Bir gün bir baktım, yollarımız kesişti. Meğer aynı yere çıkıyormuş bütün yollar!

Araştırmalara göre, -tabii ki istisnası vardır- ama kadınların yön duygusunun zayıf olmasının, evrim süreciyle ilgisi varmış. Mağarada kalan erkek, avlanmak için uzaklara gittiği için yön duygusu gelişmiş. Mağaranın yakınlarında ot ve meyve türü şeyler toplamak için yakınlarda dolaşan kadınlar ise uzun yolu bulmayı değil ama yakın mesafeleri ayrıntılı şekilde hatırlamayı evrimleştirmiş.

İşte böyle… Yön duygumun zayıflığını bilimsel nedenlere de bağladım. Rahatım. Arabayla bilmediğim bir yere gideceksem, öncesinde muhakkak eşimle gidip yolu kafama yerleştiririm. Tek başıma gidip kaybolma riskini almam. Yıllar önce kayboldum, oradan biliyorum.

İşe her zamanki yoldan gidiyordum ki baktım polis yolları kapatmış, başka bir yöne gönderiyor bütün araçları. 30 Ağustos Zafer Bayramı töreni için o zamanlar yollar kapanıyordu, şimdi hala öyle mi bilmiyorum. “Ben hemen şuraya gidecektim”, desem de “Habibler’e, Habibler’e” dedi, gönderdi. İçimden de diyorum ki, “Habibler dedin de, Paris de deseydin benim için aynıydı…” Neyse, Habibler yazan oku takip ettim ve Habibler’e gittim. Ama o kadar yabancı ki bana… Neredeyim hiçbir fikrim yok. Yol kenarında bir yere park ettim. Bir markete falan sorarım, yolu tarif ederlerse dönerim diye. O arada önüme inşaattan tahtalar mı düşmedi, markettekiler tarif sorduğumda bön bön yüzüme mi bakmadı… Neredeyse benim için Survivor tadındaki bu yolculuk yüzünden işe de geç kalmıştım. Eşimi aradım yardım eder umuduyla, “Toplantıdayım, bulursun yolu” deyip kapattı.

“En zor çareler, en zor zamanlarda bulunur” demişler mi bilmiyorum ama gerçekten de öyle oldu. Bir taksi çevirdim. Gideceğim adresi bilip bilmediğini sordum. “Biliyorum” dedi. “Tamam o zaman”, dedim. “Ben seni arabamla arkadan takip edeceğim.” Adam, hani filmlerde olur ya “Öndeki aracı takip et” deyip binerler taksiye… Hep o anı beklemiş gibi bir havaya büründü. Biraz tersiydi durum ama olsundu o kadar. Neyse, taksi önde ben arkada, gideceğim adrese ulaştım. Teşekkür edip parasını ödedim. Taksici beni uzun yoldan getirip fazla para aldı mı bilmiyorum. O an benim için bir an önce işe ulaşmak önemliydi. Ve amacıma ulaştım.

Yıllar geçti. Artık bilmediğim bir yere gideceksem, otobüs, metrobüs veya metroyla gitmeyi tercih ediyorum. Öncesinde nasıl ve nereden gidilir internetten bakarak. En azından arabaya park yeri bulup tarif al, adresi bilmeyenlere denk geldiysen, taksi tutup peşinden git olayı yok!

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder