28 Mart 2021 Pazar

Uyuyunca geçer mi?



Bir süredir amaçsızca elinde tuttuğu dergiyi masaya bıraktı, sonra geldiğinden beri defalarca yaptığı gibi, saatine baktı. 45 dakikadır, ülkenin en büyük, en pahalı hastanelerinden birinin kadın doğum bölümünde, çağrılmayı bekliyordu. Bekletmeyi sevmediği için hep en az on dakika öncesinde randevu yerinde olurdu. Buna rağmen bir gün bile tam saatinde girmeyi başaramamıştı. Tekrar görevlilerin yanına gidip kendisini hatırlattı, eski yerine oturdu. Hem rutin kontrol için gelmişti, hem de son zamanlarda bir şeyler ters gidiyor gibiydi. İşten öğlene kadar izin almıştı. Hoş erken saatlerde başlayan bir işi yoktu. En fazla öğlen yemeğini sandviçle geçiştirmesi gerekirdi. Öğleden sonraki toplantıya yetişse yeterdi.
O sırada karşısındaki hamileliğinin altıncı aylarında gibi gözüken genç kadın ile eşi çarptı gözüne… “İlk bebekleri olsa gerek, çok sevinçliler” diye düşündü.
Onlara bakarken yıllar öncesine gitti Ezgi… Evlendikten sonra üç yıl kadar çocuk düşünmemişlerdi. Hazır olduklarında da sorunların ardı arkası kesilmemişti. Tam yedi yıl sonra, bütün o tahlillerden, biyopsilerden sonra aşılama yöntemini denemişti doktor. Aslında ilk seferinde tutmuştu ama yanlış anlamalar, doktorun da umutsuz konuşması yüzünden tutmadığını sandığı birkaç günün ardından başka rahatsızlığı için gittiği acilde öğrenmişti hamile olduğunu… Tam da mide filmi çekildikten sonra. Sevinememişti bile. Doktoru, “Ne olacak canım, bunu alır, yeniden deneriz” deyince de iyice umutsuzluğa düşmüştü. Ancak o dozdaki radyasyon alımının zararlı olup olmadığını öğrenmek için gittikleri uzman onları rahatlatmıştı: “Sizin film çekilirken aldığınız radyasyonun dozu, üç kere uçağa binildiğinde alınandan az. İçiniz rahat olsun.” Bu sözleri duyduğunda bile rahatlayamamıştı kadın. Dokuzuncu haftaki kontrolde de kalp atışlarını düzgün şekilde duyana kadar kimseye söyleyememişti. 
Karşısındaki hamile kadın ile eşi kalkınca anılardan sıyrıldı. Kızı şimdi 2 yaşına girmek üzereydi. Onu düşününce her zaman olduğu gibi bir gülümseme kapladı yüzünü.
İki dakika sonra da ismini duydu. Nihayet sıra ona gelmişti. Doktora şikayetlerini anlatıp muayene olduğunda doktorun sözleriyle küçük çaplı bir şok yaşadı. Yeniden hamileydi. İlki için onca tedavi, onca beklemeyle geçen günlerin ardından gelen bu habere sevinip sevinemediğini anlayamadı. Ama şokta olduğu kesindi. Öyle ki otoparktan çıkarken arabasını duvara sürttüğünü bile işe gidip gördüğünde anlayabildi. Eşine haber verdiğinde çok sakin karşıladığını fark etti. Onun gibi şoka girmemişti.
İşe gidip çalışmaya başlayınca akşama kadar bir daha aklına gelmedi. Rüya aleminde gibiydi. Sonra sonra bu fikre alıştı. Hatta küçük bir mucize olduğunu düşündüğü bebeği için “mucize” anlamını veren değişik bir isim aramaya bile başlamıştı. Rutin hayatına dönmüştü. Yeni bebek fikrine alışmaya başlıyordu. 
İlk bebeğini, aşılamanın başarısız olduğunu sandığı için yedinci haftasında gittiği acilde tesadüfen öğrenmişti. Bu sefer daha başında farkına varmıştı, yine tesadüfen. Ancak yedinci haftaya girdiğinde, bazı kan testlerini de yaptırmışken, bir gariplik hissetti. Kontrole daha vakit vardı ama içindeki sıkıntı yüzünden doktora erken gitti. 
Doktor kalp atışını alamadığını söyledi. Bir saate yakın başka doktorların da fikrini alarak kalp atışını bulmaya çalıştı. Ancak ne yazık ki, kalp atışı yoktu. Yedinci haftada, geldiği gibi sessizce gitmeye karar vermişti “mucizesi”… 
Yine şoka girmişti. Daha fikrine yeni alışmıştı ve artık yoktu. Doktor “Hemen almamız gerek, sizi zehirleyebilir” dedi. İşten tüm gün izin almamıştı. Ertesi gün ise izin günüydü. “Yarın izin günüm, sabahtan gelirim” derken “İştekiler sorun yapmasın şimdi” diye düşünüyordu. Doktorum kafası karışmış bakışlarına rağmen işe gitti. İçi boşlukta gibiydi. Bir kabustaydı ve biraz sonra uyanacaktı. Ama öyle olmadığını da yavaş yavaş hissetmeye başlamıştı. 
İşe gittiğinde, iş arkadaşlarından birinin gelmediğini gördü. Müdürüne gidip sordu, “Hasta mıymış?” diyerek. “Bir arkadaşı rahatsızmış, o yüzden gelemeyecekmiş” diye yanıtladı müdürü. O zaman o ana kadar tuttuğu bütün siniri boşaldı Ezgi’nin… Kendisi zehirlenme tehlikesine, doktorun uyarısına rağmen işe gelmeyi seçmişti. Ama bir başkası, arkadaşının rahatsızlığı için son anda gelmemişti. O an kararını verdi. Müdürüne gidip durumu anlattı. İzin gününden sonraki gün de gelmeyeceğini söyledi. Çünkü ruh durumunun nasıl olacağını bilmiyordu. Tabii ki “hayır” diyemediler. 
Ertesi gün tekrar kalp atışı kontrolü yapıldıktan sonra ameliyat oldu. Ancak narkoz o kadar etkilemişti ki, ondan sonra gelip ameliyat olan kaç kişi ayılıp gittiği halde bir türlü ayılamadı. Hemşireler korkup yüzüne tokat atarak ayıltma yolunu seçti. Sadece eşiyle birlikte arabaya kadar gittiğini hatırladı sonraları. Eve nasıl gittiğini, yatağa nasıl yattığını hiç hatırlamadı. Ertesi sabaha kadar da uyudu. Uyuyunca belki geçerdi…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder